Giriş
Aslında insanın gelişme süreci doğduğu anda başlar ve yaşam serüveninin son anına dek sürer. Şu anda burada hep birlikte bulunma nedenimizi oluşturan da bu. Yeni bir şeyler öğrenmek ve hayatımıza bunu ekleyerek daha üst bir düzlemde yeni bir dengeye oturmak. Biraz daha gelişmek, zenginleşmek, iyileşmek…
Ve bir zamanlar hepimiz 0-6 yaş grubu çocuk olduk. Şimdi bu yaştaki çocuklarımızı tanımak, anlamak ve onlara daha fazla destek olabilmek için bir çaba gösteriyoruz.
Bu gelişme süreci bir bütündür aslında, her dönem bir önceki dönemin varlığı üzerine kendisini kurar.
1-Bebeklik, bağımlılık dönemi: (Temel güven-Temel güvensizlik =süt çocukluğu dönemi)
Bebeğin doğumdan birinci yaşın sonuna kadarki dönemde annesiyle kurduğu iletişim onun biyolojik gereksinimlerini karşılamanın yanında sosyal ve psikolojik olarak da daha sonra kuracağı ilişki ve iletişimin ilk örneklerini, ilk çekirdeklerini oluşturur.
Bu nedenle annenin bu dönemde bebeğin ihtiyaçlarını geciktirmeden karşılaması, ona yakın ve ilgili davranması bebekte sevgi ve güven duygularının ilk tohumlarını filizlendirir.
Annenin herhangi bir nedenle(fiziksel ya da psikiyatrik bir hastalık, ekonomik, toplumsal, ailesel nedenler vs.) bu sevgi ve güven duygusunu oluşturacak şekilde davranamaması çocukta daha sonraki yıllarda da devam edecek bir sevgi arayışına ve güvensizlik duygusuna yol açabilir. Bu nedenle bu dönemi “Temel güven-Temel güvensizlik dönemi” olarak da adlandırıyoruz.
Bebek bu dönemde tümüyle anneye bağımlı durumdadır. Yani tüm ihtiyaçları ancak anne tarafından (ya da anne yerine geçen kişi tarafından)karşılanabilir durumdadır. Bebeğin bağımlılığına karşılık anne de bebeğine bağlıdır. Bu bağlılık ve bağımlılık anne ve bebek arasında ruhsal olarak bir kilitlenme oluşturur. Bu karşılıklılığın bir tarafında annenin vericiliği, bakıcılığı, koruyuculuğu, diğer yanında bunlar olmazsa hayatını sürdüremeyecek durumdaki bebeğin bağımlılığı yatar.
Anne ve bebek arasında erken fiziksel ve görsel iletişim bu bağlılığı kolaylaştırır. Sevgi davranışları, okşamak, öpmek, kucaklamak ve gözünü dikerek bakmak şeklindeki davranışlar anne ile bebek arasındaki etkileşimi devam ettirmeyi kolaylaştırır. Bu nedenle de doğumdan sonra makul olan en kısa sürede anne ve bebeğin fiziksel temasının sağlanması yararlıdır.
Emzirme bir yönüyle bebek için biyolojik ve fizyolojik olarak ideal beslenme şeklini oluştururken diğer yandan psikolojik olarak da son derece gerekli ve yararlı olan anne-bebek arasındaki yakın fiziksel teması sağlar.
İlk aylarda sadece fizyolojik ve biyolojik olan bağımlılığın 3-6 ay arasında psikolojik boyutu öne çıkmaya başlar. Her ihtiyaç duyduğunda yanında beliren, altını temizleyen, karnını doyuran, onu terden, soğuktan, sıcaktan, ağrıdan koruyan birinin varlığı bebekte kendisinin güvende olduğu duygusunu oluşturur ve anneye bağlanma kuvvetlenir.
- aya gelindiğinde bu bağlanma duygusu öylesine yerleşmiştir ki ortaya zaman zaman belirgin olarak algılanan anneden ayrılma korkusu çıkar. Bu bağlanma duygusu yerleştikten sonra annenin yitimi çocukta ağır ruhsal çökkünlük belirtilerine(bebeklik depresyonu) ve daha uzun sürerse kişilik gelişiminde önemli örselenmelere neden olabilir (Kişiliğe yerleşen bu zedelenmeye ya da psikolojik yaraya “temel güvensizlik duygusu” diyoruz).
2-Özerklik dönemi(1-3 Yaş)
Bir ile 3-4 yaş arası yürüme, konuşma, temizlenmenin öğrenildiği, merak, inatçılık gibi çocuktaki ilk direnç formlarının ortaya çıktığı dönemdir. Çocuklar bu dönemde toplumsal kural ve değerlerle karşılaşırlar ve bocalarlar. Çevre, çocuklardan kakasını belli bir zamanda ve belli bir yerde yapmasını, yürürken ortalığı kırıp dökmemesini, inatçılığından vazgeçmesini ister, onun ısrarlı merakından belli ederken çocuk çoğunlukla bu beklentilere, kurallara aldırmaz, kendi içsel ihtiyaçları doğrultusunda davranır. Çocuğun dürtülerindeki ve ihtiyaçlarındaki düzensizlik, dağınıklık ve kontrolsüzlük bu dönemde belirgindir. Başına buyruk ve özerk olma çabaları ve çevre ile çatışmaları artarak sürer. Bu dönemin temel eğilimini şöyle bir cümleyle özetleyebiliriz: “Ben kendim yaparım”
Bu dönemde çocuğa karşı fazla katı, sınırlayıcı, cezalandırıcı davranmak çocuğun utangaç, kaçıngan, ürkek, kararsız, kuşkucu kişilik özellikleri edinmesine neden olabilir. Tersine çocuğun aşırı kollanıp korunması, sürekli üstüne titrenmesi de onun bağımlı ve pasif bir davranışa alıştırılması demektir. Her şeyi etrafındakilerden beklememeye ve karşılaştığı güçlüklerin üstesinden gelmek için kendi çabasıyla çözüm yolları aramaya alıştırılmalıdır.
3-Girişim dönemi(Fallik Dönem):
- yaştan altı yaşına kadar olan oyun çağında çocuk, hareket sistemi(motor sistem=beden) üzerinde egemenlik kurmuş olup etki ve hareket sahasını gittikçe arttırmakta, etkilediği çevrenin çapını genişletmektedir. Diğer taraftan çocuk kendine dönük (egosantrik) bir yapıdan gittikçe topluma dönük (sosyosantrik) bir duruma doğru hızla evrilmektedir. Çocuk daha önceki dönemlerde kazandığı güven ve özerklik duyguları oranında yavaş yavaş çevresini keşfetmekte ve çevre üzerinde bir denetim gücü kazanmaktadır. Bu nedenle kendi bedenine, cinsel farklılıklara ve çevrede olagelen her şeye karşı derin, bitmek bilmez bir soruşturma ve öğrenme eğilimi gösterirler. Çocukların beklenmedik sorularla anne babalarını zaman zaman afalattıkları, bunalttıkları, şaşırttıkları çok sık şahit oluruz bu dönemde. Onun için bu döneme “Öğrenme tutkusu dönemi” diyenler de vardır.
Bu yaşta çocuğun öğrenme tutkusu toplumun cinselliğe karşı tutumlarına da yönelir. Çocuk cinsel yasakları ve değerleri hızla öğrenir. Cinsel ilgiler ve cinsel rollerin benimsenmesi çocukların oyunlarında çok belirgin olmaya başlar.
Uygun Sünnet Zamanı:
Uygun zaman doğumdan sonra hastanede yapılması ya da çocuğun hem ameliyatı hem de toplumsal değerleri daha gerçekçi olarak değerlendirebileceği 7-10 yaşları arasındadır.