ÇOCUKLUK ÇAĞI KORKULARI

Blog


Korku Nedir?

Korku bir canlının kendisine zarar verebileceğini düşündüğü herhangi bir nesneye karşı gösterdiği duygusal tepkidir. Nesnesi bellidir. Yani bir insan ya da bir hayvan neden korktuğunu bilir.

Bazı durumlarda ise insanlar nedeni, kaynağı belli olmayan korkular da duyarlar; buna kaygı diyoruz. “Sanki kötü bir şey olacak, ben ya da sevdiklerime bir zarar gelecek…” cümleleriyle ifade edilir çoğu zaman. Ruhsal olarak gergin (anksiyeteli) insanlarda görülür.

Korkunun amacı insanın hayatını ve sağlığını korumaktır. İnsanoğlunun en güçsüz ve korumasız olduğu çocukluk zamanlarında korkunun da en güçlü ve yoğun olmasının nedeni de budur. Çocuğunuz çok çabuk korkuya kapılıyor diye hemen paniğe kapılmayın.

 

Korkunun da çeşitleri var mıdır?

Evet. Korkuyu tanımlarken yaptığımız ayırım dışında birçoğumuzun anlamsız korkuları vardır. Cin çarpması denince birçok insanın içini belirsiz bir korku kaplar. Kimimiz karanlıktan çok korkar, kimimiz lavaboya, tuvalete ekmek kırıntısı dökmekten…

Kapalı yerde kalma korkusu, yükseklik korkusu, hayvan korkusu gibi bazı korkular ise daha anlaşılırdır çoğumuz için. Fiziksel (bedensel) zarar göreceğine ilişkin, nedeni, kaynağı, nesnesi belli somut korkular tüm hayvanlarda görülür. Ancak nedeni belirsiz, nesnesi, kaynağı belirsiz soyut korkular sadece insanlarda görülür. Ekonomik korkular, gelecek korkusu, saygınlığını kaybetme “rezil olma” korkusu, mahcup olma korkusu, kontrolünü kaybedip yakınlarına, sevdiklerine zarar verme korkusu gibi…

1 yaş çocuğunun genel psikolojik yapısı nasıldır? Nelerden etkilenir ne tarz korku ve kaygıları vardır? Korku çocuklarda nasıl oluşur?

Bebek önce kendisini sonra annesini ya da kendisine sürekli bakan yani annelik rolünü üstlenen kişiyi tanır. Acıktığında, altını ıslattığında yardımına koşan biri vardır. Zaman içinde tekrarlanan bu durum çocukta güven ve bağlanma duyguları oluşturur. 6 aylık bir çocukta bu bağlanma zaman zaman anneyi kaybetme korkularına neden olacak kadar kuvvetlenmiştir. Bu dönemden sonra annenin kaybı ya da uzun süreli ayrılık çocukta güvensizlik ve çaresizlik duygularını ortaya çıkarır ve çocukluk çağı depresyonuna neden olabilir.

1 yaşına gelen çocuk artık bağımlı bulunduğu anneden özerkleşme sürecini yaşar.  “Ayrı” ve “bağımsız” bir “kişi” olduğuna dair güdüsü gelişir. Ama aynı zamanda anneden ayrılma korkusu da devam etmektedir ve bu iki duygu arasında bir süre bocalar.

1 yaş çocuğuna korku kavramı nasıl doğru şekilde anlatılabilir ve nelerden korkması gerektiğini nasıl anlayabilir?

Çocuklara sadece gerçek tehditler ve tehlikeler konusunda dikkatli olması telkin edilmelidir ve abartıya kaçılmamalıdır. Örneğin yüksek bir yerden düşebileceği, ateşe fazla yaklaşırsa yanabileceği, kesici-delici aletlerle oynarsa kendisini yaralayabileceği gibi doğal bilgiler verilmeli, ama insanların güvenilmez olduklarını, çevrenin tehlikelerle dolu olduğunu, tanımadığı insanların kendisine zarar verebileceği vs. şeklindeki abartılı telkinler çocukta düşman ve tehlikeli bir çevre içinde bulunduğu duygusu ile ileriki yaşamında da kolay güvenemeyen, insanlara kuşkuyla yaklaşan kendisini güvende hissetmeyen bir kişiliğin çekirdeklerini oluşturabilir.

            1 yaş çocuğunun en yaygın korkuları nelerdir?

Bir yaş civarı çocukların temel korkularından belki de en önemlisi anneyi kaybetme korkusudur.

Bu dönemde çocuğa bir yandan güvende olduğu, annenin onu asla terk etmeyeceği, kendisinin anne ve ailenin diğer bireyleri için değerli olduğu duygusunu pekiştirecek tarzda davranılırken diğer yandan onun kendi istekleri doğrultusunda hareket etmesi desteklenerek bağımlılık azaltılmalıdır.

Örneğin annenin ya da ailenin diğer bir bireyinin hasta olması, evde ölümlerden, hastalıklardan, terk etmelerden fazla söz edilmesi, bazen annelerin çocuğa söz dinletebilmek için bazen kullandıkları  “ bir daha annen olmam”, “uzaklara giderim”, “böyle yaparsan bırakır giderim seni”  gibi sözler çocukların bu korkularını pekiştirir, sakınılmalıdır.

Mümkün olduğunca sağlıklı, mutlu ve birbirine bağlı bir aile görüntüsü çizilmelidir. Çocuk kendisini herkesin mutlu, sağlıklı ve birbirine bağlı bir aile ortamı içinde çok daha güvende hisseder ve bu korkularını daha rahat atlatır.

 

Çocuğun genel kişilik özellikleri ile korku arasındaki ilişki nedir?

Bu çok teknik bir konu ve cevabı aslında diğer soruların içinde kısmen var. Örneğin bağımlı kişilik özellikleri anneden ayrılma korkularına neden olabileceği gibi anneden ayrılma korkusunun sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Burada asıl önemli olan çocuğun gelişim süreci içinde sağlıklı bir kişilik gelişimi için dikkat edilmesi gereken hususlardır

0-6 yaş grubu çocuklarda daha çok ne tür korkular görülür?

 

Bu yaş grubu çocuklarda daha çok somut korkular görülür. Cin, şeytan, peri, öcü gibi soyut korku nesneleri de çocukların zihinlerinde somutlaştırılarak fiziksel-bedensel olarak zarar verici nesneler haline getirilerek algılanır.

Her çocuk hatta her insan karanlıktan bir miktar korkar. Ancak güvensiz çocuklarda bu orantısız düzeyde fazla olabilir. Çocuğa anlatılan öyküler, masallar, olaylar onun belirsizliklerle ve bilinmeyenlerle dolu, yeni yeni kurulmakta olan dünyasında derin izler bırakır. Bu nedenle masallar, öyküler anlatılırken çocuğun iyimser ama ihtiyatlı olmasını sağlayacak, abartılı korku unsurları içermeyen anlatımlar seçilmelidir.

Masallar ve öyküler çocukların hayal dünyalarını genişleten, hayal kurma yeteneklerini geliştiren yararlı araçlardır. Yukarıda saydığımız olumlu özelliklere dikkat etmek ve seçici davranmak ne yazık ki günümüzde çocukların epey bir zamanını çalan televizyon ve dijital oyunlar söz konusu olduğunda daha  güç olmaktadır. Kontrolü daha zordur.

Şiddet, aldatma, korku, cinayet, entrika ile dolu, her şeyin çıkar ilişkisi üzerine kurulduğu bir dünyada yaşadığını ona telkin eden o kadar çok şey seyreder ki çocuk bir süre sonra siz ona dürüst ve ahlaklı olmayı, toplumsal yararı öne alan değerleri telkin ettiğinizde bunu gerçekçi bulmayabilir.

Cinsellik de ne yazık ki bu yaş grubu için olmasa da biraz daha ileri yaşlardaki çocuklara olumlu ve eğitici yönleriyle değil, erişkinlere yönelik yapımlardan “dumanaltı” olmaları şeklinde yansımaktadır.

Çocuk her şeyden korkuyorsa ya da hiçbir şeyden korkmuyorsa bu durum nasıl dengelenebilir?

Aslında korku tümden olumsuz bir duygu değildir, yaşamın devamı ve risklerden kaçınmak için gerekli bir duygudur. Örneğin küçük bir çocuğun yüksek sesten, tanımadığı insanlardan, hayvanlardan vs. korkması aslında onun tehlikeli durumlardan belli ölçülerde sakınması ve korunması için gereklidir.

Ancak bu korkular ileri derecede olursa çocuğun sağlıklı bir ruhsal gelişim yaşamasını engelleyebilir. Bu nedenle anne-babalar çocuklarını asla korkutmamalı, onlara güvensizlik telkin edecek sözler sarf etmemelidirler.

 Korkular ne zaman fobiye dönüşür ve bu aşamada neler yapılmalıdır?

Korkular çocuğun günlük yaşantısını etkileyerek uykusunu, iştahını, çevresiyle normal iletişim kurmasını engelleyecek ölçüde yoğunlaştığında bir uzmandan yardım almak gerekir. Çoğu zaman anne-babanın çocuğa nasıl davranmaları gerektiği konusunda bilgilenmeleri ve iletişim kurarken yaptıkları hataları düzeltmeleri sorunun çözülmesi için yeterli olabilmektedir.

 Korkunun çocuğun hayatı üzerindeki olumsuz etkileri nelerdir? (arkadaşlarıyla iletişimde, yeni keşiflerde, vs.)

Çocukluk korkularını sağlıklı bir süreç içinde yenemeyen çocuklarda güvensizlik, ürkeklik, çekingenlik gibi davranış özellikleri görülebilir. Kendisini rahatça, çekinmeden ifade eden, dışa açık, atılgan, biri olmasını engelleyebilir, risk alarak yenilikleri deneyen, yeniliğe açık, diğer insanlarla, arkadaş grubuyla rahat iletişim kuran biri olmasını güçleştirebilir.

 

Bu korkuların oluşmasında anne babanın verdiği eğitim ve bilgilendirmenin de katkısı var mıdır?

Evet ve bu önemli bir konu. Anneler ve babalar, özellikle anneler çocuklarını iyi davranışlara yöneltmek, bazen de istemedikleri davranışlardan alıkoymak için onları korkuturlar.

Örneğin ‘yere ekmek dökersen seni melekler çarpar… Karanlık çöktükten sonra dışarı çıkarsan cin çarpar… Evden uzaklaşırsan seni öcü kapar…’ gibi sözlerle onları korkutarak onları kontrol altında tutmaya çalışabilir.

Çocuk korktuğu için akşam evden uzaklaşmaz, karanlıkta durmaz falan… Ama bu korkular çoğu zaman devam eder, çocuğun ve ailenin yaşantısını olumsuz yönde etkilemeye başlar. Evin hemen karşısındaki bakkaldan ekmek almaya gitmez olur. Gece tuvalete gitmek için uyuyanlardan birini uyandırmak zorunda kalır.

Biraz büyüyünce korkuyorum demeyi kendisine yakıştıramaz ve başka gerekçeler ve bahaneler öne sürer. Bazen buna aileyi hatta kendisini bile inandırdığı da olur. Ama bütün bu sorunların kökeninde annenin çocuğun masum dünyasına, risklerini düşünmeden soktuğu bu gerçek olmayan düşünceler ve korkular yatar.

 

Bu korkuların etkileri ne zamana kadar devam eder, erişkinlik yaşamında da sürer mi?

Çocukluğumuzda içimize kök salan duygular erişkinlik yaşımızda da çoğu zaman bazen aynen, bazen de maskelenerek değişik biçimlerde sürebilir. Asıl önemi de buradan gelir. Birçok konuda çok mantıklı, bilgili olan, sağlıklı düşünen bir erişkin insan kendisinin ve çevresinin çok anlam veremediği korkulara sahip olabilir. Örneğin, çocukluğunda bir at tarafından ısırılmış ve canı yanmış bir çocuk bu olayı büyüyünce tamamen unutabilir. Ancak büyük ve ata benzer tüm hayvanlara karşı duyduğu korku devam edebilir. Tıpkı bunun gibi küçükken ‘gece ıslık çalarsan cinleri çağırmış olursun…’ diyen bir annenin çocuğu büyüyünce bu sözü unutabilir ama gece ıslık çalmaktan çekinmeye ve korkmaya da devam edebilir.

Erişkinlik yaşantımızda da devam eden bazı gerçekdışı inanışlarımızın köklerini de acaba çocukluğumuzda mı aramalıyız, tıpkı anlamsız görünen korkular gibi?

Bu soruyu bekliyordum. İki bayram arasında düğün yapmanın uğursuzluk getireceğini, ya da aramızdan geçen kedinin renginin birbirimize yönelik duygularımızda nasıl bir değişiklik yaratacağına ilişkin bir kitap bilgisi hatırlar mıyız? Hiçbir bilimsel kitapta böyle bir konudan söz edilmez. Bu gerçekdışı inanışlar çoğu zaman annelerimiz tarafından-ya da birilerinin anneleri tarafından- öğretilmiştir.

İlginç olan bir çocuğun buna inanması değildir. İlginç olan, bu çocuğun büyüyünce de, okuyup bilinçlenince de çocukluğundan taşıyıp getirdiği birçok düşünceyi, duyguyu, inancı, boşinancı farkında olmadan beyninin gizli bir odasında saklı tutmasıdır.

Bütün bunları göz önünde bulundurursak anne ve babalara neler önerirsiniz?

Anne-babaların çocuklarını eğitirken asla gerçek dışı bilgi vermemelerini öneririm. Kendilerince iyi, olumlu kabul ettikleri bir amaca erişmek için onları yönlendirirken asla yalan söylememelidirler. Onların ‘biraz sonra unutur’ şeklinde düşünerek söyledikleri rastgele bir sözün bile çocuğun dünyasında kalıcı izler bırakabileceğini, çocuk bunların gerçek olmadığını öğrendiği anda da kendilerine yönelik ciddi bir güvensizlik oluşturacağını bilmelidirler.

Çocukları muhtemel tehlikelere karşı uyarırken de abartıya kaçmamalı, onların temkinli hareket etmelerini sağlayacak ancak bir korku buhranı ya da güven bunalımına neden olmayacak tarzda bilgilendirmelidirler. Örnek: Evde biz olmadığımız zaman kimseye kapıyı açma, kimseyle konuşma, kötü adamlar dolaşıp çocukları öldürüyor, evdeki eşyaları da çalıyorlarmış…” yerine “bazı kötü niyetli insanlar eşyalarımızı çalmak isteyebilir, size de kötü davranabilirler… Tanımadığınız insanlara karşı dikkatli olun.” demek daha doğrudur.

Masallar, öyküler anlatılırken çocuğun iyimser ama ihtiyatlı olmasını sağlayacak, abartılı korku unsurları içermeyen anlatımlar seçin.

Çocukların korku ve şiddet içerikli filmler izlememelerine özen gösterin.

Çocuğunuzun yanında hastalıklarınızdan, öleceğinizden vs. bahsetmemeye özen gösterin.

Ondan geçici sürelerle ayrı kalmanız gerektiğinde bunu ona bildirin, birdenbire yok olmayın

 

                                                   Psikiyatr Dr. Gıyasettin EKİCİ