SEVGİ, ÇOCUK VE HAYVAN SEVGİSİ
Sevgi nedir, çocuk sevgiyi nasıl öğrenir?
Sevgi karşılıksız ve dolaysız bir özveriyi ortaya çıkarır, sergiler. Anne-baba içgüdüsel olarak sahip oldukları sevgi ile yavrularını besler, gözetir, korur. Doğduktan sonraki 2. ayın sonunda bebek çevresini görsel olarak algılamaya başladığında bu sevginin dışavurumlarıyla sarmalanmış bulur kendisini. Annenin yüzü ve mimikleri bir sevgi haritası gibidir.
Bebeğimiz daha sonra çocuk, ergen, delikanlı(veya genç kız) ve ardından erişkin olacaktır. Ebeveynin sevgisi bu uzun süreç boyunca hep devam edecektir. İnsan yavrusunun anne-babasının korumasına, gözetmesine, sakınmasına ve sevgisine en fazla muhtaç olduğu ilk bebeklik döneminde bu en yoğun şekliyle vardır. Çocuk kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılayabilir oldukça belli oranda azalır ama yok olmadan hayat boyu sürer.
Çocuk için sevgi, kendi içinde taşıdığı bir potansiyelin arkaplanı üzerinde anne babasından gördükleriyle öğrendiği bir şeydir aynı zamanda.
Sevgi odağı olmak çocuğun ruhsal dünyasını nasıl etkiler?
Sevgi çocukta mutluluk ve güven duygularının çekirdeklerini oluşturur. Kendisini hiçbir koşulda terk etmeyen anne, güçlü ve koruyucu baba güven kaynaklarıdır. Güven duygusu kendisine olan özsaygının ilk tohumlarını oluşturur: “ben seviliyorum, her koşulda seviliyorum, öyleyse değerliyim” diye düşünmeye, daha doğrusu hissetmeye başlar.
S:sevmek bir duygudur, ancak sevebilmek bir yetenek midir?
Y:Böyle denebilir. Ancak bu yetinin gelişip serpilebilmesi için de elverişli toplumsal koşulların olması gerekir. Bir insanı aç bırakıp ondan sevgi ve iyimserlik bekleyemezsiniz. “Ayaklar altında bittim, varlığımı duyurmak için diken oldum” diyor bir şair.
Sevginin bir insanın yüreğinde serpilmesi için o kişinin yaşadığı hayattan asgari ölçüde memnun olması ve özellikle de adil bir toplumda yaşadığını hissetmesi gerekir. Kendi çevremizdeki sevgi eksikliğinin dışavurumlarını bu gözle değerlendirebilirsek çok şey öğrenebiliriz.
Seven insan mutlu insandır. Sadece kendisini, ailesini ya da köyündeki, ülkesindeki insanları değil, insanı seven kişi mutlu kişidir.
S:Kendini sevmeden başkalarını sevmek mümkün müdür?
C:Bazı istisnai durumlar dışında hayır (örneğin depresyondaki bir kişi kendisini çok değersiz, hatta suçlu, hatalı, günahkâr bulup sevmezken çevresindeki bazı insanlara karşı yoğun sevgi hissedebilir). İnsanın başkalarını sevmesi kendisini sevmesiyle başlar. Ancak burada bir ayrım çizgisine dikkat etmek gerekir. Önce kendimizi sevmek değil, önce sevilecek biri olmak, sevgiyi hak etmek ve hak ettiğimiz için kendimizi sevmek; olması gereken budur.
S:Çocukların hayvan sevgisi hakkında ne söylemek istersiniz?
C:Çocukların hayvan sevgisiyle biz büyüklerin hayvan sevgisi arasında büyük nitelik farkı vardır.
Erişkinler hayvanları kendisine süt veren inek, yününü kendisine sormadan alıp kazak yaptığı koyun, tüylerini yolup yastık yaptığı kaz olduğu için severler. Ya da tüm tavuklar bir araya gelip örgütlenerek insanların, onların yumurtalarını alıp daha yavruları oluşmamışken omlet yapmalarına, ya da dev demir tezgâhların çarkları içinde belli sıcaklıkta kuluçkaya tutarak, hangi civciv hangi tavuğun bilinmeksizin, bir tavuğa civcivlerini arkasına takıp çöplükte tur atma özgürlüğü tanımaksızın, gübre kokusu kilometrelerce uzaktan duyulan kapalı çiftlik odalarında tutup biraz semirince de kesip pilavüstü yapmalarına ses çıkarmadıkları için severler. (Benim çocuklarıma anlattığım ilk masallar tavukların sendikalaşmasına dairdir.) Bunun için onlara ağıllar, ahırlar, kümesler yapar, özenle koruyup beslerler.
Fakat çocukların hayvan sevgisi çıkar amaçlı değildir. Arkadaşçadır. Onları sevimli buldukları için sevgi duyarlar. Onları duyan, hisseden, düşünen ancak konuşamayan canlılar olarak düşünürler. Bizim dilimizi konuşamayan bir insan gibi.
S:Hayvanlar dünyasını çocuklarımıza nasıl yansıtmalıyız?
C:Asalında insanların dünyası kadar hayvanların dünyası da acımasızdır. Ama bu görmek istediğiniz şeye ve bakış açınıza bağlı olarak yine de değişir.
Çocuğa güçlünün zayıfı yok ettiği, kaba kuvvetin egemen olduğu, bir mücadeleci dünya tasarımı yerine hayvanların yardımlaşarak, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşılayarak var oldukları bir dayanışmacı dünya kurgusunu aşılayacak örnekler öğretilmelidir.
Anne kuş yavru kuşları besler, akbabalar çürümüş cesetleri, leşleri yiyerek çevreyi temizler, hastalıkların oluşmasını önler, karıncalar birbirlerine yardım ederek yuvalarına yiyecek taşır, barış içinde yaşar ve kavga etmezler, köpekler sürüyü bekleyerek hem çobana hem koyunlara yardım eder, onları korur. Kimden korur? “Kurtlardan” :Cevap yanlış. “Bazı kötü niyetli kurtlardan”: doğru cevap.
Bu arada çocuklarının hayvan sevdiğini söyleyen birçok ebeveyn kafeste kaplumbağa veya kuş, ya da akvaryuma tıkılmış balık seyrettirerek onlardaki hayvan sevgisine karşılık verdiklerini düşünürler. Oysa sevdiğimiz hayvanların en doğal istekleri olan tabiat içindeki özgür yaşantılarını ellerinden alarak, onları dilsiz ve çaresiz birer tutsak olarak seyretmekten hoşlanmak yerine gökyüzünde uçan kuşları o özgür ortamları ile birlikte düşleyip sevmeyi öğretmeliyiz. Balıkları denizde, çiçekleri dalında…
S:Bunlar çocuğun dünyasını nasıl etkiler?
C:Çocuğun etrafında en çok ilgisini çeken varlıklar olan hayvanlar hakkında olumlu duygular hissetmesi onun kendisini dost bir dünya içinde daha iyimser ve güven içinde hissetmesini sağlar.
S:Yaklaşan kurban bayramı için anne babalara bir öneriniz olur mu?
C:Anne babaların belli bir yaşın altındaki çocuklarına hayvanların boğazlanmalarını seyrettirmemelerini öneririm.
Bunun aslında daha derin felsefi tartışmaları barındıran bir konu olduğunu bilerek fazla üzerinde durmak istemiyorum. Marketlerden aldığımız biftekler, rosto, hamburger, sucuk ve sosisler ağaçlarda yetişmiyor. Ve en fazla et tüketen toplumların, dolayısıyla da eti için en fazla hayvan öldüren toplumların gelişmiş, “uygar” dediğimiz toplumlar olduğunu biliyoruz. Ancak bu durum bizim bir hayvan katliamı görüntüsünü övünç vesilesi görme yanlışımız için de bir mazeret olmamalı… Ayrıca birçok dindeki kurban geleneğinin Azteklerin bir törende 25 bin insanı boğazlayıp, kalplerini ‘tanrıya armağan’ olarak sunmalarıyla aynı duygu kaynağına sahip bir fenomenolojik unsur içerdiğini bilmek ancak ayrıcalıklı zihinlere nasip olabiliyor ne yazık ki… Çoğunluk odasının sadece iç duvarlarını görebiliyor çünkü…
Dr. Gıyasettin Ekici
Psikiyatr